13 Aralık 2010 Pazartesi

We Are The Fallen - Bury Me Alive



We are the fallen aslında yabancı olduğumuz bir sound değil. Grubun kurucuları Evanescence'ın eski grup üyeleri, hatta Evanescence'yi Evanescence yapan grup üyeleri. Grubun ismi de tahminimce Evanescence'nin ilk albümü olan ve tüm dünyada büyük ses getiren "Fallen"'ın bir anısı. Fallen'dan sonra yepyeni bir kadro ile yoluna devam eden Evanescence The Open Door adlı albümü ile istediği çıkışı yakalayamamıştı ve aldığı eleştiriler hep "Fallen" ile kıyaslanması sonucu ortaya çıkıyordu. Formal Evanescence üyeleri bu durumu fark etmiş ki, "Fallen" ruhu ölmedi! Biz varız! diye çıktılar ve yanlarına da lead singer olarak American Idol finalistlerinden Carly Smithson'ı aldılar. Carly'nin bulutlu ve güçlü sesi çoğu zaman Amy Lee'yi andırsa da, grup farklı bir rota çizmiş kendisine.

Ancak Evanescence ile benzerlikleri fazlasıyla var. Mesela Carly'nin back vokalleri aynı Amy'nin Evanescence back vokallerine benziyor. Aynı şekilde müziğin sound'u da öyle. Evanescence'da alışık olduğumuz rock ve yaylılar birleşimi We are the Fallen'da da fazlasıyla mevcut. Burada paylaştığım "Bury Me Alive" da "Going Under" tarzı bir şarkı olmuş.. Bakalım bir dinleyin, önyargılardan sıyrılınca aslında hoş bir şarkı.. :)

müzikle kalın :)

9 Aralık 2010 Perşembe

Onuruz'dan inciler

Merhabaa!

Kendimi birden o kadar yoğun bir temponun içinde buldum ki, buraya bile fazla zaman ayıramaz hale geldim. Hem müzikal hem de akademik açıdan yorgun, ama bir o kadar da eğlenceli ve yüksek tempoda yaşıyorum.

Hiç hissetmediğim bazı şeyleri yaşıyorum

Hiç yapmadığım bazı şeyler yapıyorum

:)

Daha önce buraya 2 tane "uygulanası listeler" postalamıştım. Şimdi biraz daha zaman geçmiş bir şekilde, daha özgün ve kendi bakış açımla sizlere yine bir liste yazacağım. Uygulayın uygulamayın size kalmış. Ama sonuçları gerçekten ilginç bir gözlem kaynağı olacaktır, eminim. :)


-İnsanları kıskanmayın, sizde olmayan bir şey karşınızdakinde varsa elbet onda olmayan bir şey de sizde vardır.

-Bir toplulukta konuşmaya çekinmeyin, kendinizi ifade edebildikten sonra olabilecekler hayatınızı değiştirebilir. (benimkini değiştirdi)

-Hiç bir şey yapmıyorken cep telefonunuzla oynuyormuş gibi yapmayın, etrafı inceleyin, daha önce görmediğiniz şeyleri görmeye çalışın.

-Bakmaktan çok "görmeye" çalışın.

-İnsanları inceleyin, yüz ifadelerine dikkatlice bakın.

-Bir topluluk içindeyken (daha çok toplu taşıma araçları) hafif bir tebessümle oturun, (herkes size ne kadar garip bakıyor değil mi?)

-Mutlaka ama mutlaka sabah gördüğünüz insanlara (tanıyın, tanımayın) gülümseyerek "günaydın" deyin.

-İnsanlara yaranmak için özünüzden taviz vermeyin

-Hayata dair bir amaç belirleyin

-Aşktan korkmayın, aşka inanın.

-Sevdiğiniz insanların hatırlarını sormak için onları zaman zaman arayın.

-Sokak müzisyenlerinin genelde ne tür müzik çaldıklarına ve çalarken/söylerken hislerinin nasıl yüzlerine yansıdıklarına dikkat edin

-İlerisi için, geçmişe dönüp anabileceğiniz anılar biriktirin. (günlük,blog,vlog)

-Kendinize güvenin

-Kendinizi sevin

-Sabah uyandığınızda aynada kendinize gülümseyin

-Paylaşmayı bilin

-Gözünüzün almadığı işlere kalkışmayın

-Müzik dinleyin :)


Evet bunlar da benim listem. Bazıları size Pollyanacılık gibi gelebilir. Doğru da olabilir, inkar etmem. Ama tüm bu yazdıklarım "gerçekçi olmak" kaydıyla yazıldığından, çok fazla Pollyanna olduğunu düşünmüyorum doğrusu..

Müzikle kalın :)

http://www.bilgimedya.org/

5 Aralık 2010 Pazar

Celine Dion & Josh Groban "The Prayer"



Celine Dion'un bu şarkıdaki başarısı tartışılmaz. Andrea Bocelli ile de yapmıştı bu düeti daha önce. Bakın Josh Groban nasıl Andrea Bocelli gibi bir ustanın bile nasıl önüne geçiyor. Tek kelimeyle harika bir düet.

12 Tenor

Herkese selam!

Dün Maslak Tim Show Center'da harika bir konsere gittim. Kötü haber, konser bugün sona erdi. Ancak konserden sonra konserin kahramanları olan 12 süper sesli tenor ile konuşmaya gittiğimde kendilerini yeniden Istanbul'da görmek istediğimizi belirttim, onlar da geleceklerini söylediler.:)

12 Tenor'un çıkış yeri Irlanda. Tam adları da Irısh 12 Tenors diye geçiyor zaten. Ama içlerinde İngiliz de var, Avusturalyalı da var. Ortak noktada buluştukları yer ise: müzik.

Opera tabanında kurulmuş gibi görülse de, aslında bu 12 tenor rock,pop,klasik her türlü müzik türüne hakimler. Çok güzel bir orkestraya sahipler ama tabii çoğu yerde sample kullanmışlar mecbur olarak. :)

Josh Groban'dan tutun Beatles'a, Andrea Bocelli'den tutun Elton John'a bir sürü dev müzisyenin şarkılarını, en az bu dev müzisyenler kadar iyi söylediler. Tenor deyince aklınıza opera şeklinde söyledikelri gelmesin. Jazz vokallerden pop vokallere çok mozaik bir yapı oluşturmuşlar.

Ve en güzeli ise birlikte oluşturdukları kimyaydı. Gerçekten seslerinin uyumu tüm salonu inletti. Son 2 şarkıda tüm salon ayağa kalkıp dans etmeye başladı. Ben de kendimden geçmiş bir şekilde dans etmeye başladım tabii ki. :) Gerçekten büyüleyici bir atmosfer ve müzikal açıdan tam bir doyum yaşadım. Uzun zamandır bir konserde bu kadar eğlenmemiş, bu kadar tatmin olmamıştım doğrusu.

Konserin bir "müzikal" gibi gitmesi de ayrı güzeldi.

Sadece ilk başta tenorlerden birinin "I love Turkey!" demesiyle coşan kalabalığın ardından aynı tenorun "and beef, chicken, all of them!" diye devam ederek her şeyi berbat etmesi ve zaten gıcık olduğum ingilizcedeki "Turkey" ve "turkey" karşılaştırmasını bir espri olarak kullanılması, gerçekten hoş değildi. Ama tabii bu insanların bunu sadece bir espri olarak kullandıklarını unutmamalı. Sadece biz türklerin damarı biraz bu konularda tutuyor, ne yapalım. :)

Yakında güzel konserler geliyor, benden havadisleri bekleyin! :)

müzikle kalın :)

http://www.bilgimedya.org/