3 Kasım 2010 Çarşamba

Düşe Düşe "Kalkmayı", Yenile Yenile "Yenmeyi" Öğrenmek

Bırakın bu gece, biraz serbest atış yapalım.. müzik her zaman hayatımızda. Peki ya kendi müzikalimiz? "Hakkımda" bölümünde kendimle ilgili yazdığım yazıyı, 3 sene önceki günlüklerimi karıştırırken bunalım dönemlerime ait sayfaların birinde buldum, şaşırdım. Günlük deyince biraz şaşırdınız evet, genelde bir erkekten "günlük" tutma gibi bir durum alışılmışın dışındadır, benim günlükten kastım da zaten alışılmışın baya bir dışı. Öyle ki, tam 6 senedir başımdan ne geçiyorsa sanki başka biriymişim gibi, sanki bir film senaryosuymuş gibi hep yazarım ben. Herkesin başka bir adı vardır benim bu yazılarımda. Kendi adım da Onur değildir, eğer şu an bunu okuyan sizler: benimle bir şekilde konuşmuş ya da bir şekilde iletişime geçmişseniz siz de bu minik filmime konuk olmuşsunuzdur demektir. Sayamadığım kadar çok isim ve bir o kadar da hikayeleri birleştirdiğim, aslında kendi kendime yarattığım kendi hayatımın bir müzikaliydi bu.
Bu günlük meselesini açıklamadan duramazdım. :) Bugünkü serbest atışımız aslında bir nevi dertleşmek gibi. Tam 1 hafta önce kendimden bile beklemediğim bir şekilde çok önemli bir girişimcilik yaptım. Bir nevi "staj" başvurusu gibi nitelendirebiliriz bunu. Tek başıma, Istanbul'un hiç bilmediğim yerlerinde adres peşinde koşarken, ne kadar yorulursam yorulayayım, adresin yazılı olduğu kağıt elimden rüzgar yüzünden uçsa da, yağmurdan dolayı sırılsıklam olsam da, yokuş aşağı inerken düşüp üstüm başım çamur içinde olsa da, insanın hedeflerinin peşinden koşması, ne kadar da güzel bir şeymiş! Hayatı anlamlı kılan belki de bu sonu gelmeyen koşuşturmacalar..

Geçen hafta başıma gelen onca aksilikten sonra sadece bir kereliğine geri dönmeyi düşündüm. Önümdeki taksiye atlayıp evime dönmeyi düşündüm. Zaten sırılsıklam olmuştum. Tam o sırada yaşlı bir teyze geldi yanıma, boyu da ufacıktı. Kırışmış gözleri ile bana bakarken hafif bir tebessüm de ediyordu, elinde sattığı şemsiyelerden verdi bana, "al oğlum ıslanma" dedi bana. Aldım şemsiyeyi.

Sonra daha yanıma geldi ve aynen şunları dedi:

"İstediğin her şey olacak, merak etme"

Evet! kesinlikle uydurmuyorum! uydurmayı isterdim ancak gerçekleri anlatıyorum. Bu duruma tesadüf diyemem, çünkü değil. Hayatta hiçbir şeyin tesadüf olmadığı inancım, o gün daha da temellenmişti içimde.

İnsan düşe düşe kalkmayı öğrenir derler, eskiden "hadi be!" derdim içimden. Meğerse ki ne kadar doğruymuş! İnsan kalkabilmeyi ancak düştüğü yerden yapabiliyormuş, düşmeden, ayağa kalkılamıyormuş.

Aynı şekilde hayatta yenmek için de, yenilmeyi, hatta defalarca yenilmeyi tatmak gerekiyormuş. 1 defa yenmek için bazen 1000 defa yenilmek gerekiyormuş. E tabii, son gülen de çok iyi gülüyormuş. :)

1 hafta önce bugün, bütün kötü giden şeylere rağmen inat edip istediğimi yaptığımı fark ettiğimde anladım ki, işte o gün "günün galibi" olmuştum.

Hayat daha da anlam kazandı gözümde, belki hayat hakkında konuşmak için daha çok erken evet, ama geç olmasından iyidir...

Bu küçük paylaşımımı, zamanı gelince daha üstü açık bir şekilde yazacağım. O yüzden kapalı üslubum için özür diliyorum :) arada böyle küçük dertleşmelerin, iyi geleceği kanısındayım. Bana fikirlerinizi belirtin :)

Müzikle kalın ;)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder